Yağmur damlaları ıssız sokaklarda parlıyordu dansederek
bir karaltı çıktı gecenin sessizliğinden boynu bükük
bir kuş kadar acizdi etrafına bakışıyla ürkek ürkek
hayatın ağır darbeleriyle sırtı bükülmüşe benziyordu.
Yok yok! doğuştan olmalıydı bu kamburu.
Geniş caddelerden geçti seke seke, sular sıçratarak
her hareketinde bir çift nefret bakışıyla karşılaşarak
daha çok öne eğilen başına artık küfürler savrularak
kalabalık caddeleri şimdi korkarak arşınlıyordu
İnsafsız canlılar kitlesi bir çember gibi sarılıyordu
sırtını daha da bükerek merhamete susamış gözlerini
aczinden zevklenen topluluğa çevirerek
yalvarırcasına dayadı yere yırtık pantalonunu.
Son anları gelmiş mahkumlar gibi tuhaf bir tebessümle
bakakaldı karşısındaki gözleri dönmüşlere
nefret taşıyan haykırışlar, bıçak pırıltıları
dayanılmaz yankılar yaratarak beyninde
çırpınıyor, kıvranıyor, yalvarıyordu
artık kurtuluş falan ümit etmiyordu.
Kulaklarına sarıldı haykırarak
daha fazla dayanamıyordu
yere yığıldı sarsılarak, Notre Dame’ın kamburu.