The photograph above is one of the many I had taken of my larger-than-life beloved maternal uncle with two of his grandchildren in 2006 in my former flat in Sinop, Turkey – my back-then-short-lived-residence he had enabled me to purchase and renovate from top to bottom. He was overjoyed to have my Turkish home in the same building as his own.
A 2012 photograph I believe to have originated from his flat in Celle, Germany.
The Turkish poem below belongs to my beloved Dr. (Med.) Mahmut Oğuz Ergün, in which he reminisces some of his vivid memories from his early life in Sinop – his birth town in Turkey he loved with passion. While I am sharing his heartfelt words with you, I remain in the hope that you also had, have or will have the rare fortune of knowing the beauty of someone as special to you as you couldn’t possibly describe but would have to conceive at the core of your being. For me, that beloved legend was Mahmut dayım – my maternal uncle, with whose death early yesterday morning my life has stopped being a privilege of his making.
~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~
His poem, “Sinop’um” with a brief insight:
I may eventually translate and re-post my uncle’s Turkish poem, “My Sinop” but refrain from doing so for the time being, because I know I won’t be able to do justice right now to his upbeat, mischievous lad-like poetic tone or his tireless enthusiasm for life mirrored in every line below. I lack all of the above. At least for today.
Sinop’um
Gene gemilerin ışıkları görülüyor limanda
Demek dehşetli bir fırtına var dışarda
Yeşilimsi, mavimsi, beyaz köpüklü dalgalar
Ürkütüyor gemileri açıklarda
Gene Sinop kollarını açmış limanda
Bağrına basmış, koruyor onları kucağında
Eskiden de böyleydi, çocukluğumu yaşadığım Sinopda
Bahçe içinde ahşap bir evimiz vardı adada
Sabah, motor sesleri ile uyanırdım yatağımda
Taka taka, taka taka, taka taka
Yolcu vapuru uğrardı iki kere haftada
Yolcular, karşılayanlar, satıcılar kaynaşırdı limanda
O zamanlar, demir atardı gemiler açıkta
Yolcular çıkardı iskeleye motorlarla
Taka taka, taka taka, taka taka
Bir çok balıkçı kulubeleri vardı kıyıda
Uskumru, hamsi palamut dolu tekneler
Neşeyle dönerlerdi kış akşamlarında
Taka taka, taka taka, taka taka
Gündüzleri balık tutardık adabaşında
Geceleri fenerle lüfer beklerdik kayıkta
Iyi kalpli bir balıkçı motoru
Bizi çekerek götürürdü limana
Taka taka, taka taka, taka taka
Yüzmeyi öğrenmiştim su yuta yuta
Beş yaşında denize girerdim çukurbağında
Eve geç gelince, korkudan girerdim yatağıma
Ama denizin tuzu kalırdı yanağımda
Güzel annem anlardı yüzümü yalayınca
Hınzır derdi, gene denize girmişsin çukurbağında
Cık yataktan, gir bakayım banyoya
Seni velet seni, öyle yalancıktan ağlama
Piri pak olmuş girerdim yatağıma
Ucuz kurtuldum diyerek dalarken uykuya
Gene ninni gibi gelen motor sesleri
Taka taka, taka taka, taka taka
© MOE- Celle -Almanya; 30 Nisan 2004
MOE is how dayım – Mahmut Oğuz Ergün, would sign his full name, sometimes with his medical title right before it.
Sounds like a life well lived. I am so sorry for your loss, but celebrate the fact that he blessed your life with joy. My condolences to you and family.
LikeLike
Thank you from the heart, dear Kathy. I know too well how difficult it is to say anything in situations like this one. Still, I had to write something because this loss -besides being too fresh- fell on me with an immense weight. And writing, “they” say is supposed to lift the darkness from the soul a bit…
LikeLike